top of page

A Ghost Story - Bir Film İncelemesi

  • Yazarın fotoğrafı: Madam Kırmızı
    Madam Kırmızı
  • 15 Eyl 2019
  • 3 dakikada okunur

Güncelleme tarihi: 1 Eyl 2020


Merhaba Okuyucu!

Bu filmi seven var, söven var. Ama ben kesinlikle sevenler arasındayım. Öncelikle filmi sevmeyen arkadaşlar elbette kendilerince haklılık payları var. Çünkü filmde diyaloglar az ve temposu bir kaplumbağa gibi gidiyor. Bazen öyle anlar oluyor, aynı karede o kadar çok duruluyor ki "Film mi takıldı?" diye tereddüt ediyor insan. Ama korkmayın, filmi bitirdiğinizde izlediğiniz için mutlu olacaksınız.

Görüntü yönetmeni o kadar iyi iş çıkarmış ki resmen filmin her karesi instagrama koymalık olmuş. Mükemmel efektler ile bir hayalet yaratılmamış olabilir. Ama yine de yönetmen bizim o hayaletten ürkmemizi ve ona karşı duygusallaşmamızı sağlayabilmiş.

Benim açımdan en iyi sahne ise çiftçi tulumu giyen arkadaşın, aslında dünyada var olma çabamızın ne kadar boşuna olduğuna ilişkin gerçekçi konuşmasıydı. İlerleyen bölümlerde dilerseniz, konuşmanın yazısına göz gezdirebilirsiniz ve ne yazık ki ben de kağıtta yazılanı bilmiyorum. İnternette de buna ilişkin bir bilgi bulamadım.



  • Genel Bakış

Yapım Yılı: 2017

Ülke: Kanada

Yönetmen: David Lowery

Film müziğinin bestecisi: Daniel Hart

Görüntü Yönetmeni: Andrew Droz Palermo





  • Kısa Bir Özet

Trafik kazasında ölen bir adamın ruhu karısıyla yaşadığı evde sıkışıp kalır. Böylelikle geçmişin ve geleceğin kapıları açılmaya başlar.


  • Filmden Replikler

[ Çiftçi tulumlu adam]: Yazar, roman yazar. Söz yazarı, şarkı yazar. Senfonist de senfoni yapar ki bu da en iyi örnek olabilir, çünkü en iyi senfoniler hep tanrıya yazılmıştır. Beethoven dokuzuncu senfoniyi yazıyor ve bir gün uyanıp tanrının vârolmadığını fark ediyor. Ne olurdu o zaman? Yani, insanı aşması amacıyla yazılan bütün notalar, akorlar ve armonilerden sonra "Bunlar fiziksel şeyler," diyorsun. Beethoven diyor ki "Vay be, tanrı yokmuş. Yani sanırım, ben bunları diğer insanlar için yazıyorum. Sadece dünyaya geldik yani." Hatırladığım kadarıyla bir çocuğu yoktu, ama eğer varsa... [Ortamdaki başka bir adam]: yeğeni vardı. [Çiftçi tulumlu adam]: Tamam, harika. yani yeğeni için yazıyor. [Ortamdaki bir kadın]: Ya da ölümsüz aşkına... [Çiftçi tulumlu adam]: Ya da her kimse ona. Ama aşkı bu konunun dışında bırakalım ve insanın "İşte, bunların sayesinde insanlar beni unutmayacak." düşüncesiyle bir tutalım. Ve unutmadılar da unutmuyoruz. Ve buna katlanmak için elimizden geleni yapıyoruz da. Parça parça mirasımızı oluşturuyoruz ve belki bütün dünya sizi unutmasın diye ya da birkaç kişi sizi unutmasın diye, ama öldükten sonra da hatırlanmak için elinizden geleni yapıyorsunuz. O yüzden; hala bu kitabı okuyoruz. Hala o şarkıyı söylüyoruz. Çocuklar; anne babalarını ve onların anne babasını hatırlıyor. Ve herkesin kendi aile ağacı var. Ve Beethoven'in kendi senfonisi var. Ve o bizim de senfonimiz. Ve yakın gelecekte herkes dinleyecek. Ama işler tam o noktada bozulmaya başlıyor işte, çünkü çocuklarımız ölecekler ve onların çocukları da ölecek. Bu böyle devam edecek. Sonra büyük bir tektonik kayma gerçekleşecek. İsrafil sura üfleyecek ve batı plakaları kayacak. Ve okyanuslar yükselecek, dağlar düşecek. İnsanlığın %90'ı ölecek. Bir çırpıda. Bilim bu. Geride kalanlar yüksek yerlere gidecek ve sosyal düzen yok olacak. Ve ilkel zamanlardaki gibi leşçil olmaya, avcılık yapmaya başlayacağız, ama belki. Birisi bir gün, eskiden bildikleri bir melodiyi mırıldanacak. Beethoven'ın dokuzuncu senfonisini ve bu da herkese küçük bir umut verecek. İnsanlık yok olmanın eşiğinde ama biraz daha yaşamaya devam edecek, çünkü birisi, bir başkasının bir mağarada bir melodi mırıldandığını duyacak ve kulaklarında hissettikleri o fizik, onlara korkudan veya açlıktan veya nefretten başka bir şey hissettirecek. İnsanlık devam edecek, medeniyet tekrar yerine oturacak. Şimdi o kitabı bitireceğinizi düşünüyorsunuz, ama uzun sürmez bu. Çünkü çok geçmeden, gezegen ölecek. Birkaç milyar yıl sonra, güneş kızıl bir deve dönüşecek ve bütün dünyayı yutacak. Bu bir gerçek. Konusu gelmişken, belki bir başka gezegende hayat kuracağız. Aferin bize. Belki bütün bu önemli şeyleri de yanımızda götürmenin bir yolunu bulduk. Mona Lisa'nın bir fotokopisini götürürler, birisi görür ve üzerine birazcık uzaylı boku serpiştirir, yeni bir şeyler çizer ve her şey böyle devam eder. Ama bu önemli değil. İnsanlık Beethoven'ın dokuzuncu senfonisini geleceğe taşısa da gelecek bir gün duvara toslayacak. Evren, genişlemeye devam edecek ve sonunda bütün maddeleri de götürecek. Elde etmek için gayret gösterdiğiniz her şey sizin ve gezegeninizin diğer tarafındaki bir yabancının, farkında olmadan tamamen başka bir gezegendeki gelecekteki bir yabancıyla paylaştığı her şey, size kendinizi büyük hissettiren veya ayakta tutan her şey yok olacak. Bu boyuttaki her atom, kaba kuvvetle işte bu kadar basit parçalara ayrılacak ve sonra bu parçalanmış moleküller tekrar bir araya gelecek. Ve evren, hiçbirimizin göremeyeceği kadar küçük bir noktanın içine çekecek kendini. Yani isterseniz kitap yazabilirsiniz, ama sayfalar yanar. Bir şarkı söyleyip nesilden nesile aktarabilirsiniz. Bir oyun yazarsınız ve insanların hatırlamasını, sahnelemesini umarsınız. Hayalinizdeki evi inşa edebilirsiniz, ama en sonunda bunların hiçbirisi, çit kazığı gömmek için parmaklarınızı toprağa sokmak kadar önemi yok. Ya da sevişmekten. Ki bence hemen hemen aynı şey.

İyi Seyirler Okuyucu!

コメント


  • Grey Instagram Icon
  • Grey Facebook Icon
  • Grey Pinterest Icon
  • DeviantArt - Gri Çember
imzaaaa.png
bottom of page